Davetsiz Kiracılarımız – Bağırsak ulusumuz

Vücudumuzda sadece görebildiğimiz ya da dokunabildiğimizden çok daha fazla hücre vardır. Bunu biliyor muydunuz? Bedenimizde davetsiz birçok kiracımız vardır ve bunların sayısal değerleri vücudumuzdaki hücrelerin yaklaşık on katı kadardır. Evet, sayısal değer diyorum çünkü hücre sayısı olarak bu davetsiz misafirlerimizin sayısı yaklaşık 100 trilyon kadardır.

İnsan vücudundaki ağırlıkları da yaklaşık 1,5-2 kg kadardır. Hücrelerden bahsediyorum, bedenimizi istemimiz dışında istila eden, doğduğumuz andan itibaren vücudumuza yerleşen, zaman geçtikçe sayıları ve çeşitleri artan bakterilerden, mantarlardan, protozoalardan bahsediyorum. Bu davetsiz kiracıların yerleştiği yerlerin % 90’ı bağırsaklardır. Yani vücudumuzda yer alan, vücut hücrelerimiz dışındaki hücrelerin neredeyse tamamı bağırsaklarımızda yaşar. Ne tesadüf ki bağışıklık sistemimizi oluşturan hücrelerin yaklaşık % 80’i de bağırsaklarımızda yer alır. Son yıllarda bağırsak sağlığımız ile bağışıklık sistemimiz arasında sıkı fıkı olan bir bağlantıdan bahsediliyor. Bu bağlantıyı açıklamaya yönelik çalışmaların sayısı da gün gittikçe artmaktadır.

Bağırsaklarımızdaki davetsiz kiracılarımızın sadece % 10-20 kadarı diğer insanların bağırsaklarındaki ile aynı özelliklere sahiptir. Bunu aslında parmak izimiz gibi düşünebiliriz. Ya da bir nevi biyolojik kimlik kartı olduğunu varsayabiliriz.  Bağırsaklarımızdaki bakterilerin % 80-90’ı bize özeldirler. Bize özel bir ekosistem oluştururlar. Yani vücudumuzun içinde kalın bağırsağımızda yaşayan apayrı bir dünya oluşturmuşlardır. Bağırsaklarımızdaki bu bağımsız yaşam sistemine yani ekosisteme biz bağırsak florası diyoruz.

Bağırsaklarımızda bizden bağımsız yaşayan bir ulus var, haberiniz olsun. Adına bağırsak florası denen bu ulus, sindirim sistemimiz ve vücudumuz için son derece yararlı çalışmalar yapan mikroorganizma topluluğudur. Bu topluluk kalın bağırsaktaki floranın yani mikroorganizmaların çoğunu, dışkının da yaklaşık % 60 kadarını oluştururlar.

Bu mikroorganizmaların 300-1000 arasında türü vardır. Tümü tanımlanamamıştır zaten. Vücut dışında üretilemediklerinden yani kültürleri yapılamadığından bağırsaklarımızdaki bu ulusun bireylerini tamamen tanımıyoruz. Yaklaşık olarak % 85’inin yararlı, % 5-10’luk kısmınında zararlı mikroorganizmalardan oluştuğu bilim çevrelerince söylenmektedir. Bunların birbirleriyle bağırsaklarımızdaki ilişkileri de aynen biz insanlarınki gibidir.

  • Bazıları kendi aralarında mutlu mutlu yaşarlar. Her iki tür de birbirinden yararlanır ama birbirine zarar vermez. Alan memnun veren memnun. Mutualist yaşam, mutualizm deriz bu yaşam şekline.
  • Bazıları arasında da tek taraflı faydalanma vardır ama diğer taraf zarar görmez. Yani bir taraf bu birliktelikten fayda sağlarken diğer tarafın hiçbir şey umrunda olmaz. Yani ne yarar görür ne zarar görür. İki canlı tek bir yapıymış gibi hareket eder. Simbiyotik yaşam biçimi deriz bu yaşam biçimine. Bazıları da etrafındaki her şeye zarar verir. Hastalık yaparlar bulundukları yerde. Patojen yani hastalık yapan mikroorganizmalardır bunlar. Neyseki sayıları çok değildir hastalık yapan mikroorganizmaların ve sağlıklı bağırsaklarda diğerleri bunları sürekli olarak kontrol altında tutarak aşırı çoğalmalarını önlerler.

Vücudumuzu konaklama alanı olarak kullanan bu canlıların bazıları daimi kiracılarımız, bazıları gelip geçici kiracılarımızdır. Daimiler ve misafirler arasındaki etkileşim yani iletişim homeostasi açısından çok önemlidir. Homeostasi biliyoruz ki vücudumuzun iç dengesinin sağlıklı olarak tutulabilmesidir. Hipokrat’ın ünlü bir sözü vardır.

”Bütün hastalıklar bağırsaktan başlar. Bağırsak hasta ise vücudun geri kalan kısmı da hastadır’’

Hipokrat

Bağırsağın hastalanmasındaki ilk basamak, sahip olunan mikroorganizma ulusunun dengesinin bozulması ve zararlıların aşırı çoğalıp yararlılara zarar vermesi ile başlar. Bu nasıl olur onu da konuşacağız.

Bağırsak nasıl bir yapıya sahiptir şimdi ondan bahsedelim. Bağırsak yüzeyimiz tek katlı epitelden yani hücrelerden oluşan, vücudumuzun en geniş alanına sahip mukoza yüzeyidir. Mukoza nedir diye soracak olursanız eğer elinize bir ayna alın, ağzınızı kocaman açın ve iç yüzeyine bakın. Gördüğünüz o kırmızımsı ıslak yüzey mukozadır. Bağırsaklarda bu mukoza hücreleri birbirine sıkı sıkıya bağlıdır ve aralarından tabiri caizse su sızmaz. Tabi bu sağlıklı bağırsaklar için geçerlidir.

Tülbent nedir bilir misiniz? Yaşı 35-40 üstünde olanlar bilir. Bilmeyenler 40 yaş üstü birini bulup sorsun. İncecik adeta tül gibi ama daha sıkı dokunmuş, şeffaf ama sağlam bir dokuma türüdür. İşte tek katlı bağırsak epiteli tülbente çok benzer. Ayrıca bu epitel tabakanın iç yüzeyide kalın bir mukus tabakası ile kaplıdır. Bu yüzeydeki bağırsak florasındaki mikroorganizma topluluğu, probiyotik bakteri topluluğundan oluşur. Yani bağırsağımızın yüzeyinde yerleşmiş davetsiz kiracılarımızdan oluşan bakteri topluluklarının ismi probiyotik bakterilerdir.

Bir de prebiyotikler vardır ki bunlar mikroorganizma değildir. Mikroorganizmaların çoğalmasını ve beslenmesini sağlayan liflerdir. Bu lifleri de vücudumuza ancak bitkisel besinlerle alabiliriz. Mümkün olduğu kadar çiğ bitkisel besin tüketmek bağırsaklarımıza lif yani prebiyotik sağlayacaktır. Beslenme ile vücudumuza aldığımız bu prebiyotikler yani lifler, mukus tabakasında yerleşmiş bakteri florasını yani prebiyotiklerin beslenmesini sağlar.

Yine de henüz gelinen noktada sağlıklı bağırsak florasının nasıl olması gerektiği ile ilgili net bir tanım yok. Ama bilinen kesin bir şey var. Sağlıklı bir bağırsak epiteli yüzeyi ve onu kaplayan sağlıklı bakteriler yani probiyotik bakteriler, sağlıklı bir bedenin ve sağlıklı bir bağışıklık sisteminin en önemli göstergesidir.

Sağlıklı bir bağırsak yüzeyine sahip olabilmek zor değil. Doğa zaten bize bunu armağan ediyor.

Nasıl mı? Bağırsaklarımız anne karnındayken bakteri topluluğu açısından sterildir yani mikropsuzdur.

  • Normal doğum sırasında bebeğe annesinden geçen bakteriler, sağlıklı bağırsak için ilk ekim yapıldığı andır. Sağlıklı bir tohum ile toprağa yapılan ekim gibi düşünebilirsiniz. Zamanında yapıldığı zaman ileriye dönük olarak da sağlıklı meyvelere sahip oluruz. Normal doğum sırasında anneden bebeğe geçen bakteri florası, bebeğin bağırsaklarında ilk bakteri topluluğunu oluşturur. Bu son derece sağlıklı bir bakteri geçişidir ve tüm bilimsel kaynaklar bunu destekler.
  • Sağlıklı bağırsaklar için doğanın bize diğer hediyesi de anne sütüdür. Anne sütü ile bebeğin beslenmesi, doğum sırasında kazanılmış, bağırsaklara yerleşmiş sağlıklı bakteri topluluklarının sayısının ve çeşidinin artmasını da sağlar. Anne sütü prebiyotikler, laktoferrin ve lizozom içerir. Ayrıca içinde lactobacillus, bifidobacteri gibi bizim için önemli bakteriler de vardır.

Doğal yollardan gelişen bu bakteri florasını koruyup kollamak, beslemek ve sağlıklı olarak devamlılığını sağlamak aslında son derece kolay. Asıl zor olan doğal yollarla verilen bu hediyeyi bozmaktır. Yıldızı yükselen vitamin bölümünde söz etmiştim. Sağlıklı bağırsaklar için nenelerimizin mutfağına sahip olmamız yeterlidir demiştim. Nenelerimizin mutfağında kullandığı malzemeleri ve pişirme yöntemlerini kullanmamız bağırsak sağlığımızı olumlu yönde devam ettirmek için yeterlidir.

Bağırsak floramızda yer alan bakteriler yaklaşık 1000 farklı türden ve bunların alt türleri 7000 kadar çeşitten oluşur.

  • Bu bakterilerin tamamının % 30’u bacteriodes türüne aittir. Ardından çoğunluğu oluşturanlar türler sırasıyla firmucutes, proteobacteria türleridir.
  • Bilinen ve çoğunluğu oluşturan diğerlerinin de isimlerini duymuş olalım diye sayalım.
    • Bifidobacterium türleri, fusobacterium türleri, eubacterium türleri, clostridium türleri, peptococcus türleri, ruminococcus türleri, peptostreptococcus türleri.
  • Bir de maya mantarları var ki sayıları çok artmadığı sürece bir sorun yok. Onları da söyleyelim hemen, candida türleri ve sacharomyces türleri.
  • Yine bağırsağımızın davetsiz kiracılarından oksijensiz ortamda yaşayanlarını sayalım. Escheria türleri, lactobacillus türleri.

Bu sayılanlar arasında mutlaka isimleri tanıdık gelen ve daha önce duyduklarınız vardır. Eğer yolunuz probiyotik kullanımından geçtiyse ve kutunun üstünü okuduysanız az önce saydığım birçok bakteriyi duymuşsunuzdur. Televizyonda reklamlarda da zaman zaman görmüşsünüzdür. Ayrıca bu bakterilerin sentezini yaptığı birçok vitamin de vardır.

Bağırsak bakterileri K2 vitamini, B1, B2, B3, B5, B7, B6, B9, B12 vitaminlerini sentezler ve önce bağırsakta ardından vücudumuzda homeostazi oluşumunu destekler. Bağırsak bakterilerinin görevleri say say bitmez. Aynı D hormonu yani güneş vitamini gibi şu ana kadar bilinenler, bulunanlar buzdağının sadece görünen kısmı. Ama bilinenleri genel olarak sayalım.

Ağızda ve midede sindirilemeyen gıda parçalarının emilimine yardımcı olmak, zararlı bakterilerin çoğalmasını engellemek, bağırsaklarımızdaki zararlı maddelerin kana geçişini engellemek, bağırsak yüzeyinde enflamasyona yani iltihaplanmaya engel olmak, bağışıklığımızı güçlendirmek, ruh halimizin dengelenmesini sağlamak, cilt hastalıklarının oluşumunu azaltmak, hücre büyümesini aktive etmek başta olmak üzere sayılabilir.

Bağırsaklarımız vücudumuzun son derece önemli bir organıdır.

Şu ana kadar genel olarak bilgi sahibi olduk ya da bildiklerimizi tazeledik. Konumuzu şimdilik noktalayalım. Çünkü bağırsaklarımız ikinci beynimizdir sözünden yola çıkarak bir sonraki bölümde beyin-bağırsak ilişkisinden bahsedeceğiz. Bu konu son on yılın en popüler ve güncel konularından biri. 2007 yılında başlayan insan mikrobiyom projesi, bağırsaklarımızdaki mikroorganizmaları belirlemek ve bu mikroorganizmaların genetik dizilimlerini ortaya çıkarmak için başlatıldı. 

Sağlıkla kalın sağlık aşkına.

Yorum bırakın