İskeletimiz için son derece önemli ve miktarları bakımında da en fazla bulunan minerallerimizden kalsiyum, fosfor ve magnezyumdan bahsettik. Eksikliklerinin sadece kemik sağlığı açısından değil büyüme, gelişme, sağlıklı kas yapısı, enerji üretimi kas sağlığı, rahat bir uyku gibi bir çok açıdan da önemli olduğuna kısaca yer verdik.

Ayrıca potasyum, çinko, selenyum, manganez gibi mineraller de kemik sağlığımız için olmazsa olmazlarımızdandır. Ama D hormonuyla başlayan iskelet konumuzda artık vitaminlerden de bahsetmenin zamanı geldi. Saydığımız tüm mineraller vücudumuzda doğrudan ya da dolaylı birbirleriyle bağlantılı olduğundan artık minerallerden bahsetmeyi bir yerde durdurup değişiklik yapmanın zamanı geldi diye düşünüyorum.
Gelelim kemik sağlığımız için önem taşıyan vitaminlerimize. K vitamini, C vitamini, B6 vitamini, B12 vitamini açık ara ön planda olanlar. K vitamini biyolojik açıdan yağda eriyen özellikte bir vitamindir. Yani ince bağırsaktaki emilimi yağ molekülleriyle beraber olur. Eksikliği de vücudumuzda nadiren görülen bir vitamindir. Bunun için tek koşul sağlıklı bir bağırsak yüzeyine sahip olmaktır. Çünkü K vitamininin bir türü vücudumuzda bağırsak bakterileri tarafından sentezlenir. Bunun gerçekleşebilmesi içinde bağırsak yüzeyimizin sağlıklı olması ve bağırsaklarımızda yararlı bakteri topluluklarının zararlı bakteri toplululuklarına göre sayıca üstün olması gerekmektedir.
Sağlıklı bağırsak yüzeyinin oluşmasını nasıl sağlarız? Çoğumuz sosyal medya takipleri, ekrandaki uzmanlar gibi bir çok vasıtayla biliyoruz. Bir de buna ben ekleme yapayım. Mutfağımızdaki besinlerimiz ve bunları pişirme şekillerimiz eğer büyükannelerimizin ya da büyük büyük annelerimizin mutfağı gibiyse sorun yok demektir. Bağırsaklarımız sağlıklıdır ve içindeki yararlı ve zararlı bakteri oranıda olması gerektiği gibi dengededir. Bir yerde okumuştum. Çok beğendim paylaşmadan geçemeyeceğim.
Paketli bir gıdanın içindekiler kısmını annenize, ya da büyükannenize okuduğunuzda artık yaşınız hangisine uygun bilemem, sizin ne okuduğunuzu anlamıyorsa ve telaffuzunu size yapamıyorsa çöpe atın o paketi.
Ya da en iyisi imha edin ki kimsenin eline geçmesin. Çünkü orada okuduklarınız besin değil, vücudumuz için yabancı maddelerdir. Tamamen endüstriyel amaçlı üretilmiş; para odaklı, içindeki telaffuz edemediğimiz o bir çok maddede vücudumuz için bağımlılık yapıcı maddelerdir. Konu yine dağıldı. Konu sağlık, beslenme olunca benim genel halim maalesef bu.
Bağırsaklarımız sağlıklıysa K vitamini sentezi düzenli olarak bağırsaklarımızda yapılır. Nenelerimizin dedelerimizin beslenme alışkanlıklarını sürdürebiliyorsak sorun yok. Çünkü, K vitaminin hem vücudumuzda sentezi yapılmış olur hem de bu beslenme şekliyle yaşamımızı sürdürüyorsak eğer, vücudumuzda sentezlenemeyen K vitamini formları da beslenmeyle dışarıdan alınmış olur. Kemik sağlığıyla olan bağlantısına geçmeden önce, kısaca vücudumuzdaki çok önemli olan diğer bir görevine değinmek istiyorum.
Vücudumuzda kan pıhtılaşması mekanizmasında da kilit rol oynayan bir vitamindir. Bir yerimiz kesildiğinde kanımızın içinde bulunan, ince uzun protein iplikçiklerinin dönüşümünü yaparak onları sabit kısa kalın ipler haline getirir K vitamini. Bu ipler aynen bir hasır sepet örülüyormuş gibi üst üste dizilerek kesilen yerde tıpa görevi görür. Zamanla yaramızın üstünde oluşan yara kabuğu, K vitamini sayesinde oluşan protein ipliklerin kuruyup katılaşmış halidir. Sakın koparmayın, o pıhtı tıkacının kendi kedine düşmesini bekleyin. Alttaki deri onarımı tamamen bittikten sonra zaten o kabuk kendi kendine düşecektir. Benim gibi acele edip yara kabuğunu koparanlar biliyordur ki alttan tekrar minik boyutlu da olsa bir kanama başlar.

K vitamininin üç farklı şekli vardır ve hepsi de kanımızın pıhtılaşmasında görevlidir. Eksikliği nadiren görülür, çünkü bağırsaklarımızda sentezleniyor demiştik. Ama uzun süreli antibiyotik kullanımlarında bağırsaklarımızdaki yararlı ve zararlı tüm bakteriler ortadan kalkacağından K vitamini sentezlenemez ve sonucunda da eksikliği görülür. Ayrıca, çeşitli sağlık sorunlarından dolayı kan pıhtılaşmasını önleyen ilaçların kullanımı da eksikliğe neden olan önemli faktörlerden biridir. Üç değişik çeşit formu var demiştik.
- K1 formu yeşil yapraklı tüm bitkilerde bulunur ve filokinon olarak isimlendirilir.
- K2 formu genellikle hayvansal gıdalarda örneğin tam yağlı eski bekletilmiş beyaz peynirde bulunur ve ayrıca bağırsak bakterileri tarafından sentezlenir. K2 formu menakinon olarak isimlendirilir ve o da kendi içinde iki forma ayrılır.
- MK-4 menakinon dört ve MK-7 menokinon yedi olarak isimlendirilirler.
- K3 formuda sentetik bir formdur ve menadion olarak isimlendirilirler.
K vitamini D hormonuyla bir bütün halinde çalışır. Kemik ve dişlerimizde kalsiyum birikimini sağlarlar. Kemiklerimizde bulunan osteokalsin adı verilen bir proteinin kalsiyumla birleşmesini ve böylece kalsiyumun kemik dokusu içinde tutulmasını sağlar.
Osteoporoza bağlı görülen kemik kırıklarında genellikle kanda düşük K vitamini seviyesi ile karşılaşılır. Kemik kırığının şiddeti K vitamini miktarı ile doğrudan ilişkilidir. K vitaminin azalması kırık riskinin artması demektir. Ayrıca hayvanlarda yapılan kontrollü deney çalışmalarında yüksek dozdaki K vitaminin kan damarlarındaki kireçlenmeyi de önlediği ortaya çıkarmıştır.
- Eğer vücudumuzda yeterli K vitamini yoksa D hormonunun bağırsaklardaki emilimi azalır. Kanda D hormonu seviyesi giderek artar.
- Buna bağlı olarak da kalsiyum emilimi yeterli seviyede gerçekleşmez ve kanda kalsiyum seviyesi giderek artar.
- Artan kalsiyum da gider, damar iç yüzeyinde birikerek damarlarda kireçlenmeye neden olur.
- Sonucunda da kalp hastalığı riski artar.
Yüksek dozlardaki D hormonu, eğer kanda yeterli miktarda K vitamini yoksa kan damarlarında kireçlenmeye ve kalp hastalığına neden olur.
Yapılan çalışmalarda düzenli olarak kullanılan düşük dozlu D hormonunun da uzun vadede zarar olabileceği ve bunun nedeninin de K vitamini yetersizliği mi olduğu, henüz tam olarak açıklanamamakla beraber, düşünülmektedir.
K vitaminin D hormonu ile çalıştığını ve kandaki yetersizliğinin, D hormonu emilimi ve dolasıyla kalsiyum emilimi azaltacağını ve bunun da iskelet sağlığı için olumsuz olmasının yanında, kandaki fazla kalsiyumun damar çeperlerinde birikip kireçlenmeye – hatta kalp hastalıklarına – neden olabileceğini artık biliyoruz.
Şimdilik K vitaminini sonlandırıp C vitaminine geçelim. Tabi sadece iskelet sağlığı açısından kısaca bahsedeceğiz. Yoksa C vitaminini anlatmak için birkaç bölüm gerekli diye düşünüyorum. C vitamini suda eriyen bir vitamindir. Yani ince bağırsakta emilimi su molekülleriyle olur. Fazlası yağda eriyen A, E vitaminleri ya da D hormonu – vitamini – gibi depolanmaz. Bunun için günlük düzenli olarak sürekli alınması gereklidir.
Fazlası için korkmayın doz aşımına uğramazsınız. Fazlası suyla beraber çözünür ve idrarla doğruca dışarı atılır. Peki yine fazla olursa ne olur dersek? İshal oluruz, ama biraz zor bu. Gelelim iskelet için önemine. Vücudumuzdaki temel yapısal proteinlerden biri ve iskelet sağlığımız için oyun kurucularımızdan kolajen proteininin öncüsü olan, prokolajen isimli molekülün üretimi için gereklidir.

C vitamini prolin isimli aminoaside bağlanıp hidroksiprolin oluşturur ve bu da kolajenimizi daha dayanıklı hale getirir. Zaten kolajen bölümünde C vitaminin kolajen için sentezi olmazsa olmazlarından olduğundan bahsettik. C vitamininin iskelet sağlığı için gereken selenyum minerali ile de etkileşimi vardır.
Gelelim B vitaminigillere. Evet kocaman bir aile, hatta sülale B vitaminleri. Bu aile anlat anlat bölümlerce bitmez. Biz iskelet sağlığı için ön planda olanlardan kısaca bahsedeceğiz. B6, B9, B12 en popüler olanlar.
- B6, yani piridoksin, cinsiyete ve şeker hastalığına bağlı olarak kemik sağlığı üzerinde farklı etkiler gösterir.
- B9, yani folik asit, eksikliğinde de yeni doğan bebeklerde spina bifida denilen omuriliğin kapanmadığı ve bebeklerin açık omurilikle dünyaya gelmesine neden olan bir vitamindir. Ayrıca genetik materyalimiz olan DNA’nın yapılımında da kilit rol oynar.
- B12 vitamini eksikliği özellikle erkeklerde kırık riskini arttıran bir etmendir. B6 ile birlikte DNA yapımında rol oynar. Kırmızı kan hücrelerimiz olan eritrosit sentezi için gereklidir. Ayrıca homosistein metabolizmasında çok önemli rol oynar. Homosisteinin metiyonin aminoasidine dönüşmesini sağlar. Metiyonin de vücudumuzda glutatyon adı verilen ve çok önemli bir antioksidanın yapılımını sağlar.
Yine vitamin vitamine molekül mokeküle bağlandı. Artık burada konuyu noktalayalım. Çünkü konu sağlığımız olunca vitamin ve minerallerin birbirleriyle olan etkileşimlerinin arasına bir çizgi çekmemiz mümkün değil. Damar ya da sinir sistemimizdeki gibi her şey birbiriyle yakından bağlantılı.
Sağlıkla kalın sağlık aşkına.

